Kamusal alan üzerine yazında 1980’lerden ve 1990’lardan sonra oldukça artış gözlenmektedir. Bu durum, kamusal alanın toplumsal mücadele biçimimizle ilgili taşıdığı önemle ve önerdiği yeni eşikle ilgilidir. Aynı zamanda kavram, disiplinler arasında diyaloga girmemize izin vermekte ve bu yüzden araştırmacılar tarafından ilgi çekmektedir. Çalışmalarda kamusal alanın toplumsal katılım için taşıdığı potansiyel her zaman önemli olmuştur. Türkiye’de kamusal alanın çetrefilli bir serüveni olmuştur. Bu yüzden bu çalışma toplumsal katılım ile kamusal alanların ilişkisini anlamaya yönelik bir çabadır. Birçok kamusal alan modeli vardır. Bu çalışmada ise kamusal alan Arendtçi ve Habermascı bir okumayla ele alınmıştır. Bu amaçla çalışmada ilk olarak Arendt’in ve Habermas’ın kamusal alan yaklaşımları anlaşılmaya çalışılmıştır. İkinci olarak ise, feminist katkıların yeri ve önemi değerlendirilmiştir. Kamusal alanların demokrasi kültürünü derinleştireceğine şüphe yoktur. Bu yüzden çalışmada kamusal alanı neden yeniden düşünmemiz gerektiği üzerinde durulmuştur. Artık kuşatıcı, homojen ve hegemonik tekdüze bir kamusal alandan bahsetmemiz olanaksızdır. Günümüzde; karşıt, madun ve alternatif kamuların varlığından bahsetmemiz gerekir. Bu yüzden alternatif kamusal alan deneyimlerini önemseyen ve toplumsal katılıma teşvik edici adımların atılması gereklidir.
In literature, an increase in studies on public sphere was observed after the 1980s and 1990s. This is about the importance of the public sphere in relation to our way of social struggle and the new threshold it proposes. At the same time, the concept allows us to engage in interdisciplinary dialogue and is therefore interested by researchers. The potential of public sphere for social participation has always been important in the studies. In Turkey, public sphere has been a complicated adventure. Therefore, this study is an effort to understand the relationship between social participation and public spheres. There are many public sphere models. In this study, the public sector is discussed in views of Arendt and Habermas. For this purpose, the first attempt will be made to understand Arendt's and Habermas's public sphere approaches. Secondly, the place and importance of feminist contributions will be evaluated. There is no doubt that public spheres will deepen the democracy culture. Therefore, the study will focus on why we need to rethink the public sphere. It is no longer possible to speak of a besieged, homogenous and hegemonic public sphere. Today, we have to talk about the existence of opposite, non-bourgeois and alternative public spheres. Therefore, steps that attach importance to alternative public sphere experiences and encourage social participation are necessary.